BAŞ AĞRISI

 

Başımın ağrısını geçirmek için 5 Advil,3 Asprin aldım.

Keşke Apranax Fort’um olsaydı.

2 tane alıp bebek gibi uyurdum.

East Harlem’deki odamda yazmaya çalışıyorum.

5 orta şişe Colt45 biram ve Türk tütünü Camel’im var.

Martin,sevgilisi asıl adı Roberta,takma adı Tata ile beraber odasında.

David, resmini boyarken incinin nasıl üretildiğini gösteren bir belgesel seyrediyor. 

Kafamın sağ önüne saplanmış ağrıyla savaşıyorum.

Ağrı aynı zamanda midemi bulandırıyor.

Aklıma bugüne dek en zevk aldığım şeyleri getirmeye çalışıyorum.

Yayınlanmış ilk şiir kitabımı elime alıp baktığımdaki halim,

27 yaşımdayken birlikte olduğum 17 yaşındaki süt kuzusu,şekerpare sevgilim,

Bağların arasında sıçarken bokumun buharının burnuma getirdiği koku,

Beyaz şarapta bekletilmiş zeytinyağlı ahtapot salatası.

Sanki onlardan hiç zevk almıyorum artık.

Hatta midemin bulantısını artırıyorlar.

Baş ağrımın geçmesi için sanki ölmeliyim ve yeniden dirilmeliyim.

Yavaş yavaş beni yatağın altına çekiyor.

Vücudum daha önce hiç bulunmadığı pozisyonlarda kıvranıyor.

İnandığım herşeye baş ağrımı geçirmesi için yalvarıyorum.

İlahi adaletin bir tek eri bile yardımıma koşmuyor.

Kafamın içinde beni acıya boğan ve kafamı terketmesini istediğim şeye ellerimle ulaşmaya çalışıyorum.

Ama ellerim kafamın içine giremiyor.

East Harlem’de ambulans ve polis sirenleri...

Victor uyuyor.

Dayanamıyorum...

Ve gidip kusuyorum.

Ağzımdan klozete fışkıran erimiş yiyeceklerin hiçbirine dilimi bile sürmeyeceğim bundan sonra.

Portakal rengi ve içinde yeşil parçalar olan şeyler fırlatıyorum ağzımdan.

Musluğu sonuna dek açmışsınız gibi fışkırıyor herşey.

Klozetin kenarlarına,duvara yapışıyorlar ...

 

Kustuktan sonraki dakikalarda başım daha fena ağrıyor.

Tüm sınırlarını zorluyor.

Sanki kalbim ve şah damarım başımda atıyorlar.

Tanrım bu beni öldürecek.

Yastığımı ve yorganımı uçurumdan düşmemeye çalışan biri gibi tırmalıyorum.

Tırnaklarımı geçiriyorum ve daha derine geçirmek istiyorum.

Kulağımı kıvırıyor,gözümü oyuyor,kaşlarımı çok acıtacak kadar büküyorum.

Bütün günahlarım için Tanrı’ya bir daha yapmayacağıma dair sözler veriyor,yeminler ediyorum.

 

Belki 20 dakika belki yarım saat sonra Tanrı beni duyuyor.

Birden gözlerim aralanıyor ve ağrıya rağmen normal düşünmeye başlıyorum.

Uzanmış yatıyorum ve battaniyem mavi.

İstersem kuşların uçuşunu,papatyanın açışını hayal edebilirim.

Derin nefesler alıp duvarları seyrediyorum.

Beyaz duvarlar grenli ve üzerinde zamanla oluşmuş lekeler çok tatlı.

 

Dingin ve dengedeyim artık.

Hiçbir yere ait değilim.

En üstteyim ve kaslarımın her hareketi beni rahatlatıyor.

Sağ ayağımı biraz ileriye itiyor sol ayağımı biraz geriye kıvırıyorum.

 

Uykuya,unuttuğum herşeyi yeniden hatırlar,bildiğim herşeyi unutur gibi dalıyorum.  

 

 

                                             Aralık 2001,New York.

©Webmaster Tuncer MANKIR Or Lavaraci

DEVAM ET