60 FENIK
Nürmberg, Almanya 1978.
A’dan Z’ye kadar Türkçe bütün harfleri 3 saniyede sayabiliyorum.
ABCÇDEFGĞHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ.
3 saniye...
Kronometrem var.
Babam hediye etti.
Zil çaldı.
Zilden konuştum.
‘Kim o?’
‘Benim Maurin,hadi Suma’ya gidelim.’
Suma çok büyük bir mağazaydı Schwabach’da.
Ciklet de alabilirdiniz,iki kişilik bir uçak da...
Bisikletlerimize atlayıp Suma’nın yolunu tuttuk.
Maurin kapkara saçlı,bembeyaz tenli bir Alman kızıydı ve benim sevgilimdi.
Arasıra öperdim onu.
Dudakları kapkalın ve pespembeydi.
Öpüşürken o benim gözlerimi ben de onunkileri kapatırdım.
Sonra dişlerimizi tokuşturur,acıdan kıvranır,yeniden tokuştururduk.
Onun ön dişleri benimkinden sağlamdı.
Ağızlarımızı sonuna kadar açıp birbirine dayar,var gücümüzle üfler sonra da genirirdik.
O 7 yaşındaydı ben 9.
2 dondurma çaldık Suma’dan.
Fiyatı 60 fenikti.
Biz para ödemedik tabi...
Eve gelip apartmanın önünde bir banka oturduk ve dondurmalarımızın tadını çıkardık.
Sonra ben yukarı,eve çıktım.
O gün okulum yoktu.
Annem ve babam vardiyalarındaydılar.
Türkçe harflerle yaptığım rekor denemelerine devam ettim.
Yumuşak G ile H arasında fazla zaman harcıyordum.
O bölüme yüklendim.
Akşam önce annem geldi.
Yemek yapmaya koyuldu.
Çok güzel yemek yapardı annem...
Köyden getirdiği,anneannemin evin önünde odun ateşinde kaynattığı salçayı kullanırdı yemeklerinde.
Yaptığı kuru fasülye burcu burcu kokardı.
Sonra babam girdi eve.
Babamın yüzünü gördüğüm anda cezalandırılacağımı anladım.
Gözlerinin önünde bir karartı...
Dişlerini sıktığı yanaklarından belli.
Bana hiç konuşmadı.
Yemeklerimizi yedik.
En çok babamın kaşığı ses çıkardı.
Sonra babam beni gözleriyle yatak odasına davet etti.
Ev mutfak,oturma odası ve yatak odasından oluşuyordu.
Banyo apartmanın altındaydı ve bizim banyo günümüz çarşambalarıydı.
Ben oturma odasında uyurdum.
Yatak odasına geçtim.
Bekledim.
Hepsi aynı...diye geçirdim.Hepsi aynı ayarda acı veriyor...Hangisini seçsem farketmez...Rastgele seçeceğim...
1,5 dakika sonra babam geldi.
Elinde testerenin kesen metal kısmından 3 tane vardı.
Parlak gümüş rengi.
Eni 2,boyu 60 santimdi.
Pantolonumu çıkardım,ayaklarımı uzatıp oturdum.
Babam testereleri uzattı.
Ortadakini seçtim.
Babam diğer ikisini yan tarafa koydu.
Ve benim seçtiğim testereyle sol bacağıma,dizimin beş parmak üstüne enlemesine bir darbe indirdi.
Testereyi maşa gibi kullanıyordu.
Çok sertti ve acıttı.
Babamın ilk vuruşu bir örnekti.
Gerisini kendim yapacaktım.
Ama darbelerin şiddetine ve sayısına babam karar verirdi.
Günahımın büyüklüğü kararında babama yardımcı olurdu.
Aynı yere bu kez sağ bacağıma bir kez daha vurdu.
‘Sağ 10,sol 12.’ dedi.
Sol bacağıma daha fazla sayıda vuracak olmamın sebebi benim ağırlıklı olarak sağ elimi ve sağ bacağımı kullanmamdı.
Babama göre vücudunun sağ tarafını ağırlıklı olarak kullanan insanların vücudunun sol tarafları daha az dayanıklı ama daha duyarlı olur ve daha çok acı hissederdi.
Sağ kolunu kullanan birinin sağ ve sol kolunda aynı yerleri aynı ayarda çimdikler,ısırır,keser ya da yakarsanız,sol kolunun daha fazla acı hissettiğini görürsünüz.
Babama göre, solak olsaydım,sağ bacağıma 12 kez vuracaktım.
Testereyi bana verdi ve çıktı odadan.
Gözlerime yaş dolmuştu.
Saf fiziksel acı...
60 feniklik dondurmanın cezası sağ 10 sol 12’ydi ve benim için de adildi.
Ama acıyordu.
10 darbe sağ bacağıma,12 darbe sol bacağıma indirdim.
Darbelerin şiddetinin babamınkilerle aynı ayarda olmasına özen gösterdim.
Cezamı bitirince pantolonumu giymeden oturma odasına gitmem gerekiyordu.
Ağzımdan çıt çıkmadan gözlerimden yaşlar boşalırken oturma odasına yöneldim.
Birden Maurin’i hatırladım.
O da benimle birlikte dondurma çalmıştı.
O cezasını nasıl ödeyecekti...
Bacaklarına darbeler indirirken gözümün önüne geldi.
Canı yanıyor ve ağlıyordu.
Bana baktı yalavaran bakışlarla...
Tekrar oturup ayaklarımı uzattım.
10 darbe daha sağ bacağıma,12 darbe de sol bacağıma indirdim.
Maurin de sağ bacağını kullanırdı.
Darbelerin şiddetinin babamınkilerle aynı ayarda olmasına özen gösterdim.
Pantolonumu giymeden oturma odasına girdim.
Vurduğum yerler sanki üzerine birer parça kor koymuşum gibi yanıyorlardı.
Babam bana baktı ve hakkını vererek yerine getirdiğim bu kefaretten dolayı beni kutladı.
Alt dudağını üst dudağının üstüne koydu ve başını aşağıdan yukarıya doğru ve yukarıdan aşağıya doğru bir kaç kez salladı.
Kendimle gurur duydum.
Annem krem getirip bacaklarıma sürdü.
‘Canım oğlum.’ dedi.
Vurduğum yerlere dokunan elini zımpara gibi hissediyordum.
‘Çok yavaş sür’ dedim.
‘Çok yavaş.’
©Webmaster Tuncer MANKIR Or Lavaraci