ORHAN VELİ
HAYATI
İstanbul'da doğmuştur (1914) . Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti şeflerinden Veli
Kanık'ın oğludur. İlk öğrenimini Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmında yapmış,
dördüncü sınıfı burada tamamlamış (1925) , ilkokulu Ankara'ya gittikleri için
Gazi İlkokulu'nda bitirmiştir (1926) . Daha sonra Ankara Erkek Lisesi'ne yatılı
girmiş, burayı bitirdikten sonra (1933) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Felsefe bölümüne girmiştir. Ancak Fakülte'yi bitirmeden Ankara'ya dönmüş (1936)
, PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Nizamlar Bürosu'na memur olarak
girmiştir. Daha sonra askere gitmiş (1942-1944) , terhis olunca da Milli Eğitim
Bakanlığı Tercüme Bürosu'na girmiştir. Reşat Şemsettin Sirer'in Milli Eğitim
Bakanlığı'na getirilmesi üzerine, Bakanlığa egemen olan 'tutucu havaya
uyamayacağını anlayarak' görevinden istifa eder. Türk yazınında olduğu kadar
dönemin düşünce yaşamında da önemli yeri ve etkisi olan Yaprak dergisini
yayımlamaya başlamış (1 Ocak 1949) ,28 sayı çıkarmıştır. Oktay Rıfat ve Melih
Cevdet Anday'la birlikte, Nâzım Hikmet'in serbest bırakılması için üç gün açlık
grevi yapmış (1950) , eylem geniş yankı uyandırmıştır. Ankara'da bir gece
sokakta Belediye'nin açtırdığı bir çukura düşmüş, başından yaralanmış (10 Kasım
1950) , iki gün sonra da İstanbul'a gitmiştir. İstanbul'da bir arkadaşının
evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştır (14 Kasım
1950) . Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilmiş, ancak sonradan beyin
kanaması geçirdiği anlaşılmıştır. Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli,
geceleyin saat 23.20'de hayata gözlerini yummuştur (14 Kasım 1950) . 46 yaşında,
en verimli çağında ölen Orhan Veli, özgeçmişini, şiirine içselleşmiş olan
humour'uyla şöyle özetlemiştir: '1914'te doğdum.1 yaşında kurbağadan korktum.9
yaşında okumaya,10 yaşında yazmaya merak sardım.13'te Oktay Rıfat'ı,16'da Melih
Cevdet'i tanıdım.17 yaşında bara gittim.18'de rakıya başladım.19'dan sonra
avarelik devrim başlar.20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet
çekmesini öğrendim.25'te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç
evlenmedim, şimdi askerim'. Yazın Yaşamı Orhan Veli'nin edebiyata ilgisi daha
ilkokul sıralarında başlamış, lise öğrencisiyken Oktay Rıfat ve Melih Cevdet
Anday ile arkadaş olmuş, bu dostluk Türk şiirinde bir dönemin başlangıcını
oluşturmuştur. Lise sıralarında öğretmenleri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfkı
Melul Meriç, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu'nun yakın ilgisini
görmüştür. Lisede Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le Sesimiz diye bir dergi
çıkarmıştır. Orhan Veli, daha ilk okul beşinci sınıfta iken yazmaya başlamış,
ilk öyküsü, eski yazıyla yayımlanan Çocuk Dünyası adlı dergide çıkmıştır. Orhan
Veli'nin düzyazıdan şiire dönmesinde, kendisinden iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz
Bekata'nın etkisi olduğunu bildirmektedir kardeşi Adnan Veli. Kanık'ın ilk
şiirleri Nahit Sırrı Örik'in teşvikiyle Varlık dergisinde yayımlanmış, şair bu
şiirlerin bazıların Mehmet Ali Sel imzasını kullanmıştır. Kanık, dönemin İnsan,
Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerinde de yazmıştır
(1936-1942) . Orhan Veli, Moliere'den Rimbaud'ya La Fontaine'den Musset'ye
uzanan bir çok da çeviri yapmıştır. (Kaynak: Kültür Bakanlığı)
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Ağacım
Mahallemizde
Senden başka ağaç olsaydı
Seni bu kadar sevmezdim.
Fakat eğer sen
Bizimle beraber
Kaydırak oynamasını bilseydin
Seni daha çok severdim.
Güzel ağacım!
Sen kuruduğun zaman
Biz de inşallah
Başka mahalleye tasınmış oluruz
Bedava
Bedava yasıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dişi,
Sınamaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yasıyoruz, bedava.
Bekliyorum
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
vazgeçmek mümkün olmasın
Bir Duyma Da Gör
Bir duyma da gurultusunu
Dallarda çıtırdayarak açılan fıstıkların,
Gör bak ne oluyorsun.
Bir duyma da gör su yağan yağmuru;
Çalan cani, konuşan insani.
Bir duyma da kokusunu yosunların,
Istakozun, karidesin,
Denizden esen rüzgarın...
Birdenbire
Her sey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün isigi yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her sey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye basladi duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemis birdenbire oldu.
Birdenbire,
Birdenbire;
Her sey birdenbire oldu.
Kiz birdenbire, oglan birdenbire;
Yollar, kirlar, kediler, insanlar...
Ask birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.
Cımbızlı Şiir
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mi dünya
Dedikodu
Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpe gündüz?
Melahat'i almışım da sonra
Alemdara gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Mualla'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranını söyletme hikayesi?
Deniz Kızı
Denizden yeni mi çikmisti neydi;
Saçlari, dudaklari
Deniz koktu sabaha kadar;
Yükselip alçalan gögsü deniz gibiydi.
Yoksuldu, biliyorum
-Ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya-
Kulagimin dibinde, yavas yavas,
Ask türküleri söyledi.
Neler görmüs, neler ögrenmisti kim bilir,
Denizle bugaz bugaza geçen hayatinda!
Ag yamamak, ag atmak, ag toplamak,
Olta yapmak, yem çikarmak, kayik temizlemek...
Dikenli baliklari hatirlatmak için
Elleri ellerime degdi.
O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
Gün ne güzel dogarmis meger açik denizde!
Onun saçlari ögretti bana dalgayi;
Çalkandim durdum rüyalar içinde.
Cevap
Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek butun binaları yakan sensin.
İstanbul’dakileri sen,
Ankara'dakileri sen...
Sen ne domuzsun sen
Gelirli Şiir
İstanbul’dan ayva da gelir, nar gelir
Dondum baktım, bir edalı yar gelir,
Gelir desen dar gelir;
Gün aşırı alacaklılar gelir.
Anam
Dayanamam,
Bu is bana zor gelir.
Efkarlanırım
Mektup alır, efkarlanırım;
Rakı içer, efkarlanırım;
Yola çıkar, efkarlanırım.
Ne olacak bunun sonu, bilmem.
'Kazımın' türküsünü söylerler,
Üsküdar’da;
Efkarlanırım.
Orhan Veli Kanık
Derdim Başka
Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda olum yok ya.
Hös, olsa da korkacak miyim zaten
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha asığım;
Korkar miyim?
Ah, dostum, derdim başka...
Güzel Havalar
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum.
Eve ekmekle tuz götürmeyi;
Böyle havalarda unuttum.
Şiir yazma hastalığım;
Hep böyle havalarda nüksetti.
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Gün Olur
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüyünde ayrı bir telaş!
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...
Harbe Giden
Harbe giden sarı saçlı çocuk!
Gene böyle güzel dön
Dudaklarında deniz kokusu
Kirpiklerinde tuz
Harbe giden sarı saçlı çocuk!
İçinde
Denizlerimiz var, güneş içinde
Ağaçlarımız var, yaprak içinde
Sabah akşam gider gider geliriz
Denizlerimizle ağaçlarımız arasında
Yokluk içinde
Hürriyete Doğru
Gün dogmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin iri pınarların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul.
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamet kopacak ufuklarda.
Deniz kızları mi dersin, kuşlar mi dersin;
Bayramlar seyranlar mi dersin, senlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mi ?
Heeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.
İçkiye Benzer Birşey
İçkiye benzer birşey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı, kötü
Hele birde hasretlik oldu mu serde
Sevdiğin başka ye
Sen başka yerde
Dertli ediyor insanı, dertli
İçkiye benzer birşey var bu havalarda
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş...
İstanbul Türküsü
İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veliyim,
Eli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Rumeli Hisarı’na oturmuşum;
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum:
'İstanbul’un mermer taşları;
Basıma da konuyor aman martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalım
Senin yüzünden bu halim.''İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalım
Boynuna vebalim!'
İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veli;
Eli’nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
İstanbul Türküsü
İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veliyim,
Eli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Rumeli Hisarı’na oturmuşum;
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum:
'İstanbul’un mermer taşları;
Basıma da konuyor aman martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalım
Senin yüzünden bu halim.''İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalım
Boynuna vebalim!'
İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veli;
Eli’nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
İstanbul'u Dinliyorum
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhanelerıyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geciyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
Kapalı Çarşı
Giyilmemis camasirlar nasil kokar bilirsin,
Sandik odalarinda;
Senin de dukkanin oyle kokar iste.
Ablami tanimazsin,
Hurriyette gelin olacakti, yasasaydi;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvagi iste.
Ya bu camurdaki kadinlar?
Bu mavi mavi,
Bu yesil yesil fistanli...
Geceleri de ayakta mi dururlar boyle?
Ya bu pembezar gomlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapali Carsi diyip gecme;
Kapali Carsi,
Kapali kutu
Kuyruklu Şiir
Uyusamayiz, yollarimiz ayri;
Sen cigercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyecegin, kalayli kapta;
Benimki aslan agzinda;
Sen ask rüyasi görürsün, ben kemik.
Ama seninki de kolay degil, kardesim;
Kolay degil hani,
Böyle kuruk sallamak Tanrinin günü.
Karanfil
Hakkınız var, güzel değildir ihtimal
Mübalağa sanatı kadar
Varşova'da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motörlü kıtanın bir karanfile
'Yarin dudağından getirilmiş'
Meyhane
Madem ki sevmiyorum artık,
O halde, her akşam
Onu düşünerek içtiğim
Meyhanenin önünden
Ne diye geçeyim
Misafir
Dün fena sıkıldım akşama kadar
İki paket cigara bana mısın demedi
Yazı yazacak oldum, sarmadı
Keman çaldım ömrümde ilk defa
Dolaştım
Tavla oynayanları seyrettim
Bir şarkıyı başka makamla söyledim
Sinek tuttum bir kibrit kutusu
Allah kahretsin, en sonunda
Kalktım buraya geldim
Ne Kadar Güzel
Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah,
Açık havada!
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!
Sere Serpe
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
Sevdaya Mı Tutuldum?
Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mi olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mi olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?
Sol Elim
Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine;
Sol elim,
Acemi elim,
Zavallı elim!
Şoförün Karısı
Şöförün karısı, kıyma bana;
El etme öyle pencereden,
Soyunup dökünüp;
Senin, eniştende gözün var;
Benimse gençliğim var;
Mapuslarda çürüyemem;
Başımı belaya sokma benim;
Kıyma bana.
Vatan İçin
Neler yapmadık su vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.
Veda
Yolum asfalt,
Yolum toprak,
Yolum meydan,
Yolum gokyuzu
ve ben neler dusunuyorum!..
Aski, yagmuru,
Tramvay sesini,
Otelciyi...
ve bir misra mirildaniyorum
Sicak bir yemek lezzetinde...
Postaci, jandarma ve issiz
Hala gidip geliyorlar.
Yalniz Niyazi oturuyor,
Rahmetli Suleyman Efendinin oglu,
Kahvede.
Ajans dinliyor, dusunuyor:
<Kitlik olur mu?>> diye.
Yahut o da bilmiyor,
Yakinda muhabereye gidecegini.
Yalnızlık Şiiri
Bilmezler yalnız yasamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Yokuş
Öteki dünyada akşam vakitleri
Fabrikamızın paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena vir şey değil.
Yaşıyor Musun?
Takmaya çalışırken kuyruğunu
Birlikte yaptığımız şeytan uçurtmasının
Görürdüm çırpınırdı ufacık kalbin.
Hatırımdan bile geçmezdi
Sana duyduklarımı söylemek.
Acaba hala yasıyor musun?
gider ayak
gider ayak
handan hamamdan geçtik
gün ışıgındaki hissemize razıydık
saadetinden geçtik
ümidine razıydık
hiçbirini bulamadık
kendimize hüzünler icad ettik
avunamadık
yoksa biz
bu dünyadan değilmiydik
güzel havalar
beni bu güzel havalar mahvetti
böyle havada istifa ettim
evkaftaki memuriyetimden
tütüne böyle havada alıştım
böyle havada aşık oldum
eve ekmekle tuz götürmeyi
böyle havalarda unuttum
şiir yazma hastalığım
hep böyle havalarda nüksetti
beni bu güzel havalar mahvetti
"sen benim
esaretim ve hürriyetimsin
çıplak bir yaz güneşi altında yanan etimsin
sen memleketimsin
ela gözlerinde yeşil hareler
büyük mağrur ve muzaffer
ulaşılmadıkça ulaşılmaz olan
hasretimsin
Orhan Veli KANIK