BAGEL*

 

Soğuk bir Pazar sabahı...

Ekmek kızartma makinasına bagel attım.

Makinanın düğmesine bastığımda içindeki teller hızla kırmızıya döndü ve bageli kızartmaya başladı.

Kırmızı telleri görünce birden anneannemin köyde yufka ekmek yaptığı günlere gittim.

Sacın altında köz dağ gibi olurdu ve nar gibi...

Bazen bir akrabamız ve bir komşumuz bazen de ablam ve kız kardeşim yardım ederlerdi anneanneme.

 

Hamur gün doğmadan yoğrulur.

Su ve un karışınca çok güzel kokar.

Ev badana yapılırken su ve kireç karışınca da çok güzel kokar. 

Bu iki koku farklı ama kardeştirler.

Yufka ekmek için önce bezeler yapılır,bunlar yumruk büyüklüğünde hamur toplardır.

Sonra kadınlardan biri senidin –ki bu hamuru açmak için kullanılan genişçe ve kısa tahta masadır- üstüne bezeyi koyar,üzerine bolca un serper ve oklava ile hamuru açmaya koyulur.

Buna bizim köyde ‘Yazmak’ denir.

Kadın hamuru bir tepsi büyüklüğüne gelinceye dek yazar,

Sonra oklavaya rulo yapar ve  sacın üstünde ruloyu açar.

Kızgın sacın üstünde tepsi kadar açılmış incecik hamur kabarmaya başlar.

Yer yer oluşan hamur baloncukları bir kaç dakika içinde kahverengine dönerler.

Pişiren kadın hep sacın başındadır ve ateşi hep aynı ayarda tutmaya özen gösterir.

Birkaç saattir yufka ekmek yapılan bir eve girdiğinizde;beze yapan kadının ellerinin hamurlu,yufkayı açan kadının yüzünün unlu ve pişiren kadının kıpkırmızı ve terlemiş olduğunu görürsünüz.

Pişen yufkalar üstüste konur.

İncecik,en ufak dokunuşta kırılabilen bu yufkaları yemek için önce üzerlerine su serpmek sonra örtmek ve bir kaç dakika beklemek gerekir.

3 ay sonra bile sanki henüz yapılmış gibi taptaze ve yenmeye hazırdırlar.

O kadar güzel kokarlarki sofraya her oturuşunuzda Tanrı’ya bu niymeti verdiği için dua etmekten kendinizi alamazsınız...

 

Ekmek kızartma makinası bageli kızarttığını haber verdi ve bagel zıpladı.

Üzerine krem peynir ve üzüm reçeli sürüp yedim.

 

Beyazlarımı bir torbaya doldurup çamaşırhaneye yollandım.

Yolda komşum Danny’e İngilizce ‘Merhaba’,bakkala İspanyolca ‘Günaydın’,içki satan Yemenli’ye ‘Esselamün aleykum’ ve çamaşırhanede çalışan yaşlı kadına ‘Bebeğim bu ne kalabalık!’ dedim.

O da bana ‘Erken gelmeliydin aşkım’ dedi.

Ve içtiği filtresiz sigaranın sonunu bir çamaşır makinasının altına ayağının ucuyla itiverdi.

Bir kaç saniye etrafa baktım.

Bütün makinalar doluydu.Kadının sigara attığı makinanın altından hala yanan sigaranın çok az ama görülebilen dumanı,en ufak bir esinti olmayan çamaşırhanede, ağır ağır soyunan bir kadın gibi yükseliyordu.

Eve geri döndüm.

 

Oda arkadaşım yeni resmiyle cebelleşiyordu.

3 gündür 4 kez boyayıp bozmuştu.

22 Kasım’da Cincinnati’de bir sergisi açılacaktı ve yanında bir iki resim daha götürmek istiyordu.

Sinirli ve stresliydi.

Akşama dek evden çıkmadım.

1 piza,2 yumurta ve salata yedim.Muzlu süt ve limonata içtim.

Akşam içki dükkanına gittim.

‘Esselamün aleykum.’

‘Aleykum esselaaam brother.’

‘3 orta boy Miller ve Camel,Türk tütünü.’

Aldım.

’Şükran brother.’

‘Şükran brother.’

 

Evde 10 kişi Gece Yarısı Expresi filmini seyrettik gece yarısı.

Filmde Türkçe konuşmaya çalışan herkes Kıbrıs aksanıyla konuşuyordu.

Söyledikleri bazı kelimeler Türkçe bile değildiler.

 

Zaman bir nehir gibi akarken evinin önündeki yaşlı teyze gibi seyrediyorum onu.

Bazen bir şelale olup inanılmaz hızlı akarken,ölü bir deniz gibi kıpırtısız ,geçmek bilmiyor bazen.

Zaman bir nehir ve bazen dibinde yaralayacak dallar,keskin kayalar barındırıyor,

Henüz temizlenmiş bir yüzme havuzunun dibi kadar pürüzsüz,temiz bazen.

Zaman içimde bir nehir ve ben bazen geçtiğim yerleri çok özlüyor,yeniden geçmek istiyorum.

 

Geçmişi geri getirmenin imkansız olduğunu -bakireliğini kaybetmiş bir kız gibi- ilk kez anladığımda,dağlanan yüreğimle birlikte artık ömrümün sonuna dek geçmişimde yaşayacağımı da anladım.

 

*Bagel: Amerikan simidi.

SAĞ YAP DEVAM ET

©Webmaster Tuncer MANKIR Or Lavaraci